Abdullah Gül, Dışişleri Bakanlığı koltuğuna oturunca,bürokratları çağırmış ve "Bana, ülkelerin dış politika anlayışları hakkında bir rapor hazırlayın" demiş. İki gün sonra bir dosya getirmişler önüne. Bakmış,içinde tek bir yaprak ve üzerinde 10-15 satır yazı. Şaşırmış> önce ve "Bu ne?" der gibi dudaklarını büzmüş, sonra okumuş.> "Suudi Arabistan'ın Riyad şehrinde, farklı ülkelerden gelen bir turist grubu, bir dinlenme yerine giderek buz gibi kola ısmarlamışlar. Kolalar gelince bardaklarında birer karasinek olduğunu farketmişler.> İNGİLİZ, başka bir bardakta yeni bir kola istemiş.> İSVEÇLİ, aynı bardakta yeni bir kola istemiş .> FİNLANDİYALI, sineği bardaktan çıkardıktan sonra kolayı içmiş .> RUS , kolayı sinekle birlikte içmiş .> ÇİNLİ, sineği yemiş, kolayı içmemiş .> YAHUDİ, sineği yakalayıp Çinli'ye satmış.> JAPON, değerlendirilmek üzere, sineği Tokyo'ya göndermiş.> YUNANLI, kolanın yarısını içtikten sonra itiraz ederek yeni bir kola istemiş.> NORVEÇLİ, kolayı içtikten sonra bardaktaki sineği balık yemi olarak kullanmış .İRLANDALI, sineği ezip kolayla karıştırmış ve İngiliz'e içirmiş.> AMERİKALI, 5 milyon dolarlık tazminat davası açmış. Arabistan hükümeti, özür dileyerek, 10 milyon dolar tazminat ödemiş.> Bakan, bıyık altından gülerek rapordan hoşlandığını belirtmiş. "İyi, güzel de, bu turist> grubunun içinde bizden biri yok muymuş?" diye sormadan edememiş. "Varmış efendim" diye> cevaplandırmışlar. Bakan devam etmiş, "Peki, o zaman, O ne yapmış?". Bürokratlar biribirinin yüzlerine bakmışlar. İçlerinde en tecrübeli olanı, bir adım öne çıkıp,> cevap vermiş,> "TÜRK, olayı şiddetle kınamış."
30 Kasım 2008 Pazar
HAFTANIN FIKRASI
Abdullah Gül, Dışişleri Bakanlığı koltuğuna oturunca,bürokratları çağırmış ve "Bana, ülkelerin dış politika anlayışları hakkında bir rapor hazırlayın" demiş. İki gün sonra bir dosya getirmişler önüne. Bakmış,içinde tek bir yaprak ve üzerinde 10-15 satır yazı. Şaşırmış> önce ve "Bu ne?" der gibi dudaklarını büzmüş, sonra okumuş.> "Suudi Arabistan'ın Riyad şehrinde, farklı ülkelerden gelen bir turist grubu, bir dinlenme yerine giderek buz gibi kola ısmarlamışlar. Kolalar gelince bardaklarında birer karasinek olduğunu farketmişler.> İNGİLİZ, başka bir bardakta yeni bir kola istemiş.> İSVEÇLİ, aynı bardakta yeni bir kola istemiş .> FİNLANDİYALI, sineği bardaktan çıkardıktan sonra kolayı içmiş .> RUS , kolayı sinekle birlikte içmiş .> ÇİNLİ, sineği yemiş, kolayı içmemiş .> YAHUDİ, sineği yakalayıp Çinli'ye satmış.> JAPON, değerlendirilmek üzere, sineği Tokyo'ya göndermiş.> YUNANLI, kolanın yarısını içtikten sonra itiraz ederek yeni bir kola istemiş.> NORVEÇLİ, kolayı içtikten sonra bardaktaki sineği balık yemi olarak kullanmış .İRLANDALI, sineği ezip kolayla karıştırmış ve İngiliz'e içirmiş.> AMERİKALI, 5 milyon dolarlık tazminat davası açmış. Arabistan hükümeti, özür dileyerek, 10 milyon dolar tazminat ödemiş.> Bakan, bıyık altından gülerek rapordan hoşlandığını belirtmiş. "İyi, güzel de, bu turist> grubunun içinde bizden biri yok muymuş?" diye sormadan edememiş. "Varmış efendim" diye> cevaplandırmışlar. Bakan devam etmiş, "Peki, o zaman, O ne yapmış?". Bürokratlar biribirinin yüzlerine bakmışlar. İçlerinde en tecrübeli olanı, bir adım öne çıkıp,> cevap vermiş,> "TÜRK, olayı şiddetle kınamış."
26 Kasım 2008 Çarşamba
........ ÇAĞIMIZIN FIKRASI........
Adamın biri New York, Central Park'ta yürüyüş yaparken, aniden kuduz bir
köpeğinin küçük bir kıza saldırdığını görür. Koşar ve köpekle boğuşmaya başlar.
Hayli uzun bir uğraştan sonra üzeri yara bere içinde kaldığı halde köpeği öldürür.
Ama küçük kızın da hayatını kurtarmıştır. Son anda bu sahneyi gören polis nefes
nefese olay yerine koşar ve adam ın yanına gelir. Sarılıp teşekkür etikten sonra
'Sen' der 'bir kahramansın, yarın bütün gazeteler seni yazacaklar. Ve göreceksin
başlık da şöyle olacak; Cesur New York'lu küçük kızın hayatını kurtardı.' Adam
'Ama ben New York'lu değilim!' der. Polis 'Fark etmez, bu durumda gazeteler şunu
yazacaklar; Cesur Amerikalı küçük kızın hayatını kurtardı' cevabını verir. 'Ama
ben Amerikalı da değilim' der adam artık şaşırarak. Polis 'Ya, o halde nerelisin?'
diye sorunca adam cevap verir; 'Ben Iraklıyım!' Polis adama başka bir şey
söylemez. Ama adam ertesi gün gazeteleri aldığında şöyle bir başlıkla karşılaşır;>
> > > 'Radikal İslamcı, masum Amerikan köpeğini öldürdü.'!
DANSÇI OBAMA
TÜRKİYEDE ÖYLE BİRŞEY OLDUĞUNU DÜŞÜNSENİSE...........
24 Kasım 2008 Pazartesi
3 FİLTRE TESTİ
Sokrates, saygıdeğer bir düşünür olarak Eski Yunan’da hatırı sayılır bir ün yapmıştı. Bir gün bir tanıdık büyük filozofa rastladı ve dedi ki:
“Arkadaşınla ilgili ne duyduğumu biliyor musun?” “Bir dakika bekle.” diye cevap verdi Sokrates: “Bana bir şey söylemeden evvel senin küçük bir testten geçmeni istiyorum. Buna 3’lü Filtre Testi deniyor.” “Üçlü Filtre mi?” “Doğru” diye devam etti Sokrates; “Benimle arkadaşım hakkında konuşmaya başlamadan önce, bir süre durup; söyleyeceğini gözden geçirmek iyi bir fikir olabilir. Bu, ona üç filtre testi dememin sebebi. Birinci filtre Gerçek Filtresi. Bana birazdan söyleyeceğin şeyin tam anlamıyla gerçek olduğundan emin misin?” “Hayır” dedi adam, “Aslında bunu sadece duydum ve...” “Tamam” dedi Sokrates; “Öyleyse, sen bunun gerçekten doğru olup olmadığını bilmiyorsun. Şimdi 2. filtreyi deneyelim, İyilik Filtresi’ni. Arkadaşım hakkında bana söylemek üzere olduğun şey iyi bir şey mi?” “Hayır, tam tersi” dedi adam. “Öyleyse” diye devam etti Sokrates; “Onun hakkında bana kötü bir şey söylemek istiyorsun ve bunun doğru olduğundan emin değilsin. Fakat yine de testi geçebilirsin, çünkü geriye bir filtre daha kaldı: Yararlılık Filtresi. Bana arkadaşım hakkında söyleyeceğin şey benim işime yarar mı?” “Hayır gerçekten yaramaz.” dedi adam. “İyi” diye tamamladı Sokrates. “Eğer, bana söyleyeceğin şey doğru değilse, iyi değilse ve işe yarar bir şey değilse bana niye söylüyorsun ki?”
hüzünlü fon ;
GENAR'dan ezber bozan Güneydoğu araştırması

GENARIN GÜNEYDOĞUDA YAPTIĞI ARAŞTİRMA BİR DOĞULU OLARAK GERÇEKLERİ YANSITIYOR.GÜNEYDOĞUDA EN ÖNEMLİ SIKINTI İŞSİZLİKTİR BU SORUN 85 YILDIR DEVAM EDEN BİR SORUN ŞUANA KADAR HİÇ BİR HÜKÜMET KANAYAN YARAYI DURDURMA BAŞARISI GÖSTERMEMİŞLERDİR.ASLINDA SU ANA KADAR HÜKÜMETLER DOĞUYU İYİ BİR ŞEKİLDE MASAYA YATIRIP ANALİZ EDEMEMİŞLERDİR.EĞER HÜKÜMETLER BU SORUNU ÇÖZSELER DOĞUDA EĞİTİMSİZLİK , ETNİK AYRIMCILIK ,TERÖR OLUŞMAYACAKTIR. BUNUN İÇİN DEVLET EN KISA ZAMAN DA ÇÖZMESİ GREKİYOR AKSİ TAKDİRDE EĞİTİMSİZLİK ARTAR VE TERÖRÜN ÖNÜNE GEÇİLEMEZ..........

19 Kasım 2008 Çarşamba
CHP ve MHP, devlet ve toplum
Sıkı durun, size bir sır vereceğim.
Biliyor musunuz, onlar da insan!
Nasıl giyindiklerine bakmayın, çok iyi kalpli ve akıllı olabiliyorlar.
Hatta inanmayacaksınız, “örtünen bir kadının kafası aydınlık bile olabiliyor.”
Evet, hayret verici ama “çarşaflı kadınlar arasında bırakın el sıkmayı Deniz Baykal’ı öpenler bile var.”
Hem size tuhaf bile gelse bu, “kılığı kıyafeti ne olursa olsun, yasalara uyan her vatandaşa CHP’nin kapısı açıktır.”
* * *
Yukarıdaki satırlara haklı olarak öfkelenenler, bu satırlardan alınanlar için hemen belirteyim, bu “seçme saçmalar” CHP patentli.
Deniz Baykal, İstanbul Sultangazi’de başörtülü, çarşaflı kadınlara rozet taktıktan sonra, gerek kendisi gerekse partisinin ileri gelenleri, attıkları adımı bu utanç verici açıklamalarla “meşru gösterme” gayreti içine girdiler.
Dinlerken utandım gerçekten...
CHP yetkililerinin, özünde olumlu ve doğal bir siyasi adımı “savunma” durumuna düşmelerine mi acırsın...
Bu defansif cümlelerin yüksekten bakan, hor gören, kucaklar gibi yaparken aslında aşağılayan üslubuna mı içerlersin...
Adındaki “halk” kavramına giderek yabancılaşmış bir partinin şimdi başörtülüler üzerinden halkla temas edince içine düştüğü şaşkınlığa mı pes dersin...
Yoksa Baykal’ın başörtülülerle kucaklaştığı fotoğraf karelerinin ardındaki temel çelişkiye mi öfkelenirsin...
Yükseköğrenim hakkını başörtülülerin elinden almak için canla başla çalışmış bir siyasi partinin liderinin, yerel seçimlere çeyrek kala “kılığı kıyafeti ne olursa olsun her vatandaşa kapımız açık” derkenki ikiyüzlülüğüne mi isyan edersin...
* * *
Baykal’ın, dün CHP Meclis grubunda, gerek başörtülü kadınlara yüksekten bakan cümleler sarf etmesi, gerekse Ergenekon suç örgütünün avukatlığını hiç hicap duymadan sürdürmesi aynı hastalığın tezahürleri.
Bu hastalık, Baykal CHP’sinin sürekli “mış gibi yapmasından” kaynaklanıyor.
CHP son dönemde gerçek bir siyasi parti, dolayısıyla da gücünü toplumdan alan bir örgüt olmaktan büsbütün uzaklaştı.
Partiymiş gibi yapan, oysa çok dar bir ulusalcı çevre dışında halktan kopuk bir devlet organı var karşımızda.
Öyle ki, yerel seçimler “hadi biraz da siyasi parti olalım” refleksini harekete geçirip, CHP yönetimi, Sultangazi’de olduğu gibi halkla gerçek bir temas gerçekleştirdiğinde, örgütün bünyesi bunu kabul etmekte zorlanıyor.
Baykal da çıkıp, hem örgütün içinden ve daracık seçmen tabanından, hem de ulusalcı medyadan gelen “bu kadınların CHP’de işi ne” tepkisine karşı savunma yapmak durumunda kalıyor.
Yazık!
Siyasi parti değil devlet organı olma keyfiyeti, başta Baykal olmak üzere CHP yöneticilerinin Ergenekon yanlısı açıklamalarına da yansıyor; CHP toplumdan kopuk olmayı göze alabildiği için, derin devletin arkasında durmaktan çekinmiyor.
Bir bakıyorsunuz, Genel Sayman Mustafa Özyürek, Genelkurmay’ı Ergenekon sanıklarına yeterince sahip çıkmamakla eleştiriyor.
Ertesi gün Baykal çıkıp Ergenekon davasına “çağın büyük faciası” deme cüretini buluyor; yargıya müdahale etmekten hiç rahatsızlık duymaksızın “siyasi siparişle ortaya çıkmış bir dava... tepeden inme bir dava... savcıların üretmediği bir dava...” diye atıp tutabiliyor.
Hiç şaşırtıcı değil ama çok yazık!
* * *
Adına “ana muhalefet partisi” denen devlet organı, “derin devlete yakın, topluma uzak” tavrını sürdüredursun, üçüncü parti konumundaki MHP, ideolojisi, programı ve gündemi itibariyle şahsen benim tercih ve eğilimlerime alabildiğine uzak da düşse, kanımca CHP’ye kıyasla daha samimi bir siyaset yürütüyor.
Bu farkın en önemli nedeni, CHP’nin aksine, MHP’nin gerçek bir siyasi parti olması.
Evet, MHP de çoğu zaman “devletçi” tavır alıyor ama gerçek ve esasen devletin pek de makbul saymadığı bir toplumsal tabanı var; o tabanla bağlarını korumaya ve o tabanı genişletmeye özen gösteriyor.
Bu nedenledir ki, CHP’nin aksine, MHP’nin son dönemde “Ergenekoncu” diye nitelenebilecek bir söylemden kaçındığını görüyoruz.
Devlet Bahçeli’nin siyasi başdanışmanı Vedat Bilgin’in, Milliyet’te Devrim Sevimay’a söyledikleri bu açıdan dikkat çekiciydi.
Bilgin, Başbakan Erdoğan’ın “o söz MHP’nindir” diye üzerinden atmaya çalıştığı “ya sev ya terk et” ayıbından ısrarla uzak durup özetle şöyle diyor:
“O söylem Ergenekonvari örgütlerin sokaklarda kullandığı, duvarlara yazdığı bir laftır; bu ifadeyle MHP’nin özdeşleştirilmesi haksızlıktır. ...Bu ülkede bu ülkeyi sevmeyenlerin de yaşama hakkı vardır. Bu ülkede bizim gibi düşünmeyenlerin de yaşama hakkı vardır. Bu ülkede doğmuş olmak bu ülkede yaşama hakkını elde etmek için yeterli sebeptir.”
Doğrusu benim, MHP’nin geçmişine ve bugününe ilişkin ciddi eleştirilerim, politikaları konusunda derin kaygılarım var.
Bununla birlikte, Bilgin’in sözlerini şöyle okudum:
Birincisi, MHP kendisi ile Ergenekon arasına mesafe koymaya özen gösteriyor ve bu özenle CHP’den çok farklı, çok daha makul ve topluma dönük bir yerde duruyor.
İkincisi, “ya sev ya terk et” mantığını reddetmesi MHP’yi, Tayyip Erdoğan, Cemil Çiçek ve Vecdi Gönül gibilerinin son demeçleri sayesinde AKP’nin düştüğü “dışlayıcı, itici, defedici” tavırdan uzaklaştırıp toplumun vicdanıyla daha uyumlu kılıyor.
Devlet Bahçeli’nin dün Meclis’te söylediği şu cümleye bakın:
“Sevmeyenin terk etmesi yerine, öncelikle bizi ona sevdirecek, beraberliğimizi saydıracak bir yaklaşımın hâkim kılınması bizim siyaset anlayışımızın vazgeçilmezlerindendir.”
Ne dersiniz; sizce, Başbakan’ı düşündürmesi ve son demeçlerinden sonra biraz olsun utandırması gereken bir cümle değil mi bu?
TARAF YASEMİN ÇONGAR 19.11.2008
Yazarımız CHP siyaset mantığını cok iyi bir şekilde analiz etmiş. Özellikle Deniz Baykal'ın bazı hareketlerden bir kaç tanesi bence biraz oturup düsünmek lazım CHP NİN
yapmak istediği nedir yerel seçim arefesinde. Kısacası HALKIMIZI KANDIRMAKMI?BUNUDA en kolay yolu DİNİ kullanarak insanları kandırmak.dahası şeçimler başlamadan farklı tarzda siyaset oyunları oynuyorlar.,Seçimler başlarken niye farKlı hallere giriyorsunuz.YAPTIĞİNİZ LAİKLİĞE VE LAİK BİR TOPLUMA YAKIŞMIYOR herhalde 6 OK TAN birtanesini unutunuz. bence siz unutmak istiyorsunuz .ACIKCASI ben üzülüyorum chp için Çünkü yıllardan beri var olan bir parti daha hala safını belliettirmemiş olması.çok yazık ,veyahut KOKUYORLARMI ama kokmasınlar zaten bilinçli halkımız chp'nin oynadığı siyaset oyununa ayak uydurmayacaktır.ANCAK CHP KENDİNİ KADIRACAKTIR
behcet ender
Biliyor musunuz, onlar da insan!
Nasıl giyindiklerine bakmayın, çok iyi kalpli ve akıllı olabiliyorlar.
Hatta inanmayacaksınız, “örtünen bir kadının kafası aydınlık bile olabiliyor.”
Evet, hayret verici ama “çarşaflı kadınlar arasında bırakın el sıkmayı Deniz Baykal’ı öpenler bile var.”
Hem size tuhaf bile gelse bu, “kılığı kıyafeti ne olursa olsun, yasalara uyan her vatandaşa CHP’nin kapısı açıktır.”
* * *
Yukarıdaki satırlara haklı olarak öfkelenenler, bu satırlardan alınanlar için hemen belirteyim, bu “seçme saçmalar” CHP patentli.
Deniz Baykal, İstanbul Sultangazi’de başörtülü, çarşaflı kadınlara rozet taktıktan sonra, gerek kendisi gerekse partisinin ileri gelenleri, attıkları adımı bu utanç verici açıklamalarla “meşru gösterme” gayreti içine girdiler.
Dinlerken utandım gerçekten...
CHP yetkililerinin, özünde olumlu ve doğal bir siyasi adımı “savunma” durumuna düşmelerine mi acırsın...
Bu defansif cümlelerin yüksekten bakan, hor gören, kucaklar gibi yaparken aslında aşağılayan üslubuna mı içerlersin...
Adındaki “halk” kavramına giderek yabancılaşmış bir partinin şimdi başörtülüler üzerinden halkla temas edince içine düştüğü şaşkınlığa mı pes dersin...
Yoksa Baykal’ın başörtülülerle kucaklaştığı fotoğraf karelerinin ardındaki temel çelişkiye mi öfkelenirsin...
Yükseköğrenim hakkını başörtülülerin elinden almak için canla başla çalışmış bir siyasi partinin liderinin, yerel seçimlere çeyrek kala “kılığı kıyafeti ne olursa olsun her vatandaşa kapımız açık” derkenki ikiyüzlülüğüne mi isyan edersin...
* * *
Baykal’ın, dün CHP Meclis grubunda, gerek başörtülü kadınlara yüksekten bakan cümleler sarf etmesi, gerekse Ergenekon suç örgütünün avukatlığını hiç hicap duymadan sürdürmesi aynı hastalığın tezahürleri.
Bu hastalık, Baykal CHP’sinin sürekli “mış gibi yapmasından” kaynaklanıyor.
CHP son dönemde gerçek bir siyasi parti, dolayısıyla da gücünü toplumdan alan bir örgüt olmaktan büsbütün uzaklaştı.
Partiymiş gibi yapan, oysa çok dar bir ulusalcı çevre dışında halktan kopuk bir devlet organı var karşımızda.
Öyle ki, yerel seçimler “hadi biraz da siyasi parti olalım” refleksini harekete geçirip, CHP yönetimi, Sultangazi’de olduğu gibi halkla gerçek bir temas gerçekleştirdiğinde, örgütün bünyesi bunu kabul etmekte zorlanıyor.
Baykal da çıkıp, hem örgütün içinden ve daracık seçmen tabanından, hem de ulusalcı medyadan gelen “bu kadınların CHP’de işi ne” tepkisine karşı savunma yapmak durumunda kalıyor.
Yazık!
Siyasi parti değil devlet organı olma keyfiyeti, başta Baykal olmak üzere CHP yöneticilerinin Ergenekon yanlısı açıklamalarına da yansıyor; CHP toplumdan kopuk olmayı göze alabildiği için, derin devletin arkasında durmaktan çekinmiyor.
Bir bakıyorsunuz, Genel Sayman Mustafa Özyürek, Genelkurmay’ı Ergenekon sanıklarına yeterince sahip çıkmamakla eleştiriyor.
Ertesi gün Baykal çıkıp Ergenekon davasına “çağın büyük faciası” deme cüretini buluyor; yargıya müdahale etmekten hiç rahatsızlık duymaksızın “siyasi siparişle ortaya çıkmış bir dava... tepeden inme bir dava... savcıların üretmediği bir dava...” diye atıp tutabiliyor.
Hiç şaşırtıcı değil ama çok yazık!
* * *
Adına “ana muhalefet partisi” denen devlet organı, “derin devlete yakın, topluma uzak” tavrını sürdüredursun, üçüncü parti konumundaki MHP, ideolojisi, programı ve gündemi itibariyle şahsen benim tercih ve eğilimlerime alabildiğine uzak da düşse, kanımca CHP’ye kıyasla daha samimi bir siyaset yürütüyor.
Bu farkın en önemli nedeni, CHP’nin aksine, MHP’nin gerçek bir siyasi parti olması.
Evet, MHP de çoğu zaman “devletçi” tavır alıyor ama gerçek ve esasen devletin pek de makbul saymadığı bir toplumsal tabanı var; o tabanla bağlarını korumaya ve o tabanı genişletmeye özen gösteriyor.
Bu nedenledir ki, CHP’nin aksine, MHP’nin son dönemde “Ergenekoncu” diye nitelenebilecek bir söylemden kaçındığını görüyoruz.
Devlet Bahçeli’nin siyasi başdanışmanı Vedat Bilgin’in, Milliyet’te Devrim Sevimay’a söyledikleri bu açıdan dikkat çekiciydi.
Bilgin, Başbakan Erdoğan’ın “o söz MHP’nindir” diye üzerinden atmaya çalıştığı “ya sev ya terk et” ayıbından ısrarla uzak durup özetle şöyle diyor:
“O söylem Ergenekonvari örgütlerin sokaklarda kullandığı, duvarlara yazdığı bir laftır; bu ifadeyle MHP’nin özdeşleştirilmesi haksızlıktır. ...Bu ülkede bu ülkeyi sevmeyenlerin de yaşama hakkı vardır. Bu ülkede bizim gibi düşünmeyenlerin de yaşama hakkı vardır. Bu ülkede doğmuş olmak bu ülkede yaşama hakkını elde etmek için yeterli sebeptir.”
Doğrusu benim, MHP’nin geçmişine ve bugününe ilişkin ciddi eleştirilerim, politikaları konusunda derin kaygılarım var.
Bununla birlikte, Bilgin’in sözlerini şöyle okudum:
Birincisi, MHP kendisi ile Ergenekon arasına mesafe koymaya özen gösteriyor ve bu özenle CHP’den çok farklı, çok daha makul ve topluma dönük bir yerde duruyor.
İkincisi, “ya sev ya terk et” mantığını reddetmesi MHP’yi, Tayyip Erdoğan, Cemil Çiçek ve Vecdi Gönül gibilerinin son demeçleri sayesinde AKP’nin düştüğü “dışlayıcı, itici, defedici” tavırdan uzaklaştırıp toplumun vicdanıyla daha uyumlu kılıyor.
Devlet Bahçeli’nin dün Meclis’te söylediği şu cümleye bakın:
“Sevmeyenin terk etmesi yerine, öncelikle bizi ona sevdirecek, beraberliğimizi saydıracak bir yaklaşımın hâkim kılınması bizim siyaset anlayışımızın vazgeçilmezlerindendir.”
Ne dersiniz; sizce, Başbakan’ı düşündürmesi ve son demeçlerinden sonra biraz olsun utandırması gereken bir cümle değil mi bu?
TARAF YASEMİN ÇONGAR 19.11.2008
Yazarımız CHP siyaset mantığını cok iyi bir şekilde analiz etmiş. Özellikle Deniz Baykal'ın bazı hareketlerden bir kaç tanesi bence biraz oturup düsünmek lazım CHP NİN
yapmak istediği nedir yerel seçim arefesinde. Kısacası HALKIMIZI KANDIRMAKMI?BUNUDA en kolay yolu DİNİ kullanarak insanları kandırmak.dahası şeçimler başlamadan farklı tarzda siyaset oyunları oynuyorlar.,Seçimler başlarken niye farKlı hallere giriyorsunuz.YAPTIĞİNİZ LAİKLİĞE VE LAİK BİR TOPLUMA YAKIŞMIYOR herhalde 6 OK TAN birtanesini unutunuz. bence siz unutmak istiyorsunuz .ACIKCASI ben üzülüyorum chp için Çünkü yıllardan beri var olan bir parti daha hala safını belliettirmemiş olması.çok yazık ,veyahut KOKUYORLARMI ama kokmasınlar zaten bilinçli halkımız chp'nin oynadığı siyaset oyununa ayak uydurmayacaktır.ANCAK CHP KENDİNİ KADIRACAKTIR
behcet ender
18 Kasım 2008 Salı
Başlarken
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)